21 Temmuz 2020 Salı

gölge

sen beni terk etmiştin
ama gölgen gölgemi bırakmamış
bense onlara bakıyordum
içimde bir tereddüt ve
insanlığa küskün.

19 Temmuz 2020 Pazar

KEŞKE YALNIZ BUNUN İÇİN SEVSEYDİM SENİ

doğru kişi ile yanlış zamanda tanıştığımız olur ya
bunu sekiz yıl sonra fark ettiğim bir durum oldu
cemalin kitabı tekrar okurken
inanır mısınız olay tamamen aklımdan uçup gitmiş
güzel zeki bir kadın bir şiir yazmış bana
o gün yazarken bilerek okunmaz yazmış sonra okurum sana demişti
ve öyle kalmıştı olay
tek kelimesi dışında yazdıklarını taaa bugün okuabildim
ne güzel yazmış ne güzel kalpli bir kızmış
severdim zaten
şiir ise
şı

Ki sen iki kalp
arasında
benim yosun müzikleri
ile ulaşabileceğim
daha uzaklarda
ve daha
koyu ??????
keşke yalnız bunun için
sevseydim seni
şebnem

adı bile tatlı değil miymiş
belki aramızda doğru zaman geçecek bir tatlı günümüz bile vardı
ama işte yanlış zamanın etkisi ile
ben anlamamış görememişim
oysa
kaç kişi şiir yazmıştı ki bana
KEŞKE YALNIZ BUNUN İÇİN SEVSEYDİM SENİ

1 Temmuz 2020 Çarşamba

sen

hayatı aslında severdin. insanları severdin. bir bir tanımayı, insan senin için bir kitaptı. bazıları çok sayfalı bitmek bilmez ve güzel ve ya rezil. bazıları kısa ama en yorucu ve ya sana en çok şey katan kitaplardı. insanlarla sohbeti severdin ama yalanı sevmezdin. ne yalanın sana söylenmesine ne de senin başkasına yalan söylemeni. susmayı tercih ederdin yalana. kadınları  severdin. bir ruh eşin olsun isterdin. her zaman. kadınlara papatya almayı severdin. papatyaları koklayışlarını izlemeyi. o masum gülümsemeleri için can verirdin. bir kadından hoşlandığında ilk randevuda tiyatroyu tercih ederdin.bir yerlerde okumuştun. sana bu randevu hem klasik gelmişti hem de özgün. ve bu önsezin haklı çıkmıştı. kadınlar senden hoşlananlar da senle bir daha görüşmeyenler de yahut da bu özelliğini bilen kadınların hepsi bu tiyatro fikrinden etkilenmişti. en azından onlar da senin gibi ideal olarak bunu bir ilk randevu kabul etmişti. belki de sadece senin hoşlandığın kadın tiplerinin ortak özelliğiydi bu. ama bunun bir önemi yoktu. her birini hayatında olanı da reddedeni de sevmiştin. her biri senin için değerliydi. geçmişin ve sana bir şey katan en güzel kitaplardı onlar. anne ve babayı severdin. sadece senin annen ve babanı değil. kavram olarak anne ve babayı. herkesin olabileceği değerli sıfatlar ve herkesin sınavı olacak kavramlar olması sebebiyle. severdin anne ve babayı. bir gün ruh eşinin anne olduğunu seninse baba olduğunu hayal ederdin. olmadı, olacağı da yokmuş. ne çare. koklamayı severdin. özellikle de ilk defa girdiğin bir evin kokusunu. her evin her insana ait yerin farklı bir kokusu olduğunu çok küçükken fark ettin. bir bayram ziyaretiydi. ilk bayramın ilk defa ananenin evine gidişin. en azından senin hatırladığın. hem o evde hem sonra bir uğradığınız komşusunun evinde ve hatta binanın bahçesinde geçirdiğiniz zaman fark ettiğin tek şey kokuydu. daha doğrusu her kokunun ne kadar farklı olduğuydu. yeni ve kendi içinde bir değeri olan kokular. endişe vereni de vardı rahatlatanı da. kokularar sanki hayatın gerçekliğe en somut imzasıydı. rüyaları severdin. rüyalar senin için öteki dünyaydı. ve öldüğünde de bir rüya ile sonsuzluğa gideceğine inanırdın. bu bazen sana korkutucu gelirdi bazen de içini rahatlatırdı. aslında daha çok korkutucu geldiğini sen de biliyorsun. ama öyle rüyaların olurdu ki uyanmaktan korktuğunda da olurdu. bilmece gibi rüyalar ve ya sadece cennet gibi belki de cennetten bir yansıma. böyle umardın o rüyaları. gördüğün kabusları da bu düşünce tarzı ile cehennem olarak görürdün. cennet ve cehennem sanki sadece senin hayal-etlerindi.  etlerindi. etlerinin tek tek yolunması ya da teninin okşanması. ve buradaki ikilemin sana düşündürdüğü ise kelimeler ve bağlamları ne kadar ilginç olduğu. aynı cümlede birbirinin zıttı iki durumu anlatırken, hem anlatımın kendi kelimesine sağ-dık kalmak gerekiyor hem de kelimelerin birbiri ile olan bağına sadık. sen de bu sebeple severdin kelimeleri. onlara önem verirdin. bunu ilk defa kafka okurken fark etmiştin. yani kelimelere önem verilmesini gerektiğini. kafka o kadar çok detaylara ve her kelimeye inançla sarılmıştı ki kendisi kelimeler olmuştu. hayat kelimelerdi. sen de hayat olmak istiyordun, bir kelime olmak istiyordun ya da en azından kafka ile bir noktada buluşabilmek. bunu da istemenin tek nedeni insanlarca anlaşılmak senin anladığın insanlara kendini kelimelerin her birinin özel gücü ile anlatmak. yeter ki anlasınlardı. gerekirse defalarca kelimelerini tekrar ederdin. eş anlamlıları kullanırdın, zıtlarını kulllanırdın. saatlerce anlatırdın. yeter ki onlar da seni anlasın. yeter ki nefret olmasın isterdin.
çünkü aslında kendinden o kadar çok nefret ederdin ki hem de ölesiye, artık hayatında başka bir nefrete yer kalmıyordu. başkası senden ve başkası başkasından nefret etmemeliydi. senin hayatının aynasında böyle bir sonuç olmamalıydı. çocukluğundan beri kavgalardan kaçmıştın, başta anne ve babanın kavgalarından, seslerini yükseltme ile sınırlı olsa da kaçmıştın. sonra kendi kavgalarından. ama çocukluk işte kaçsan da kovalardı seni kavga. etmek gerekiyordu. o zaman daha çok nefret ettin kavgadan. çünkü kavga edince senin içinden çıkan hayvan en korkuncuydu. senin korkun kaçışın kavgalar değildi. içindeki hayvani dürtülerin ortaya çıkmasıydı. bu sadece kavgalar için de geçerli değildi ki. seks için de bu vardı. her bir kadına seks düşüncesi ile baktığında, her mastürbasyon yaptığında ve elbette her sevişmende sonuç kendinden nefrete dönüyordu. bedeninin kölesi olmaktan sadece beyaz bir sıvının çıkması için onca efordan, bundan delicesine zevk almandan nefret ederdin. içindne kusmak gelirdi. kabuslarında ise böcekleri kustuğunu görür böcek düşüncesi bir defa daha mideni bulandırır yine kusardın. ancak kabuslarının dışında kendinden nefret etmeni engelleyecek bir şey hayatında çıkmıştı. aşktı. sana özel olan. o kadın. o aşk. ve o gidiş. düşünsene aradaki binlerce kelimelerle dolabilecek boşlukları yazamıyorsun bile. belki birine bu yazıyı okuturum diye. belki biri yanlışlıkla okur diye. sadece o boşluklar sen de kalsın istiyorsun. depresyonlarında bu sebeple oluyordu işte. o boşluklar kelimelere önem veren zihninde birer birer bilinçleniyor sana kabus olarak görünüyorlardı. o boşluklardan kaçamıyordun. uykunda da uyanıkken de. bilinçli kabuslar etrafını saran sarmaşıklar gibiydi. sarmaşıkları da hayrandın. bitkilere de. bitkilerle ilgilemeyi de severdin. severdin çünkü bir yaz sıcağında görmüştün ki hem kafanı boşaltan bir işti hem de yorucu. belki ilk uğraşman sonunda o gece biraz huzurlu uyumuştun. daha sonra bu bir alışkanlık olmuş ve bitkilerin de sana verdiği huzur o ilk gecede bitmişti. aşkı da belki sırf bu yüzden önemsiyordun. diyordun ki kendi kendine ben ona her gün bir daha aşık oluyorum. her gün bir yeni. her gün o yeniliğin huzuru tekrar tekrar içini dolduruyordu. tüketici bir yapın vardı. aşka olan düşüncelerin de bu şekilde gelişmişti. ama tek amacın aşıkken de mastürbasyon yaparken de kendinden kaçmaktı. felsefeyi de severdin. albert camusu, santreyi ve onlara değinen onlara atıf yapan onlardan yararlanan herhangi bir yazarı severdin. onlar ki senin bir ömür verdiğin düşüncesel savaşlara senden önce katılmış ve çözüm önerileri ile galip çıkmışlardı. nasıl hayran olmazdın ki ?