31 Ağustos 2010 Salı

soğuk espiri yapıcam:uyarı

ama bak bir insanın da kalbi sikilmez tamam mı
kim olursan ol arkadaş unutma bunu
acımasızlığın gereği yok
insan ol biraz
tanrı bile böyle can almaz
cehennemde bile yoktur böyle bir acı
eminim bak
ama cehennem var mı yok mu emin değilim
garipsel
delirdim
vsvsvss
okumasan mı ne
yazmak da aslında kendinle konuşma metodu sadece
o zaman terapi zamanı gelmiş değil midir?
o zaman sen okuyorsan ben yazıyorsam
aynı şekilde sen yazıyor ben okuyorsam
grup terapiye gitmemiz gerekmez mi?
niçe ve göte de gelsin
şekspir de
kızma isimleri böyle yazdım diye saygısızlıkdan değil
cahillik de değil
can sıkıntısı
okuma demiştim
ne dersin gidelim mi terapiye? :)
bir varmış bir yokmuş
ele ele bin bloger gitmiş
grup terapiye ne olmuş
terapist de bloger çıkmış
tamam soğuk espirimi de yaptım ben yatarım
iyi geceler :)

sinir krizi

bugün sinir krizi geçirdim.
kendimden iğrendim
sevmiyorum öfkeli beni.
öfkeyi
öfkeli seni
ve öfkeli onları...
lanet olsun
ama yerinde olsun
tam kıvamında
fazla olmasın da
tadımız kaçmasın
keyfimizi bulalım bir şekilde
idealistçe doğru yolda
ama bu keyf
çay keyfi
ve ya çakır keyf değil
brokoli yeme keyfi gibi olsun
rica ediyorum bak
brokoli seviyorsan sorun yok
sevmiyorsan benim gibi
seviyormuş gibi yap
kızma bana
öfkelenme
yoksa lanet okurum
tamam tamam
lanet okuma
bak bitti.
acımadı değil mi?
gülme

ilginç

fakirin bile fakiri ezdiği
zengin olan birinin bile
komünizm komüzim diye bağırdığı
bir dünyada yaşıyoruz ağlanası
değil mi, değil mi babası?

30 Ağustos 2010 Pazartesi

düşün

ayın güneşe olan aşkı gibi
benim sana olan aşkım
düşünülebilir mi güneşsiz bir ay
düşünülebilir mi sensiz bir ben
sımsıkı sana bağlıyken
denize sana olan sevgimin resmini boyarken
düşünebilir misin sensiz bir ben

29 Ağustos 2010 Pazar

mitolojimiz

bir varmış bir yokmuş...efsanelere inanılmayan,mucizelerin olmadığı düşünülen,tek tanrıya inananların çok olduğu ve ya hiç bir tanrıya inanmayanların olduğu bir zamanda,öyle ki pan'ın,zeus'un,atalente'nin,apollon'un,artemis'in ve nicelerinin adının bile anılmadığı bir çağda geçer anlatacağım bu yakın geçmişteki masal.artık yüce tanrılar ve tanrıçalar ölmüştür ama onların torunlarının torunlarının...torunları dünyada yaşamaya ve tanrısal özelliklerini göstermeye devam etmekteymiş.içlerinden biri aşk tanrıçası aphrodite'nin soyundan gelen güneş renkli séraphinmiş.o da aşk tanrıçasıymış.dünyanın ortasında yaşarmış ve o kadar güzelmiş ki dünyada onun güzelliğini anlatabilecek tek bir varlık dahi yokmuş.onu gören her erkek anında aşık olur onun için her şeyi yapmaya çalışırmış.bu yüzden de dünyadaki her kız tarafından kıskanılırmış.séraphin buna çok üzülürmüş,kendisine aşık olan erkeklerin sadece dış güzelliğine kapıldığını bilirmiş ve de diğer kızların kıskançlığından hiç dost edinemezmiş.çevresindeki tüm arkadaşları da onu içten içe kıskanırmış.tanrıça da olsa gerçek bir dost edinmek onun da hakkı değil midir?erkeklerse hep aynıymış,yakışıklılar,çirkinler,zenginler,fakirler hepsi ama hepsi onun için bir şeyler yaparmış.kimi şiirler,destanlar yazarmış,kimi bir ülkeye başkan,kimi de nobel ödüllü bir bilim adamı olurmuş.olurmuşlar da olurlarmış ama hepsi séraphinin gözünde birmiş.o sadece uzaklaşmak istermiş ve dünyadaki her kızın mutlu olmasını istermiş.böylece en azından kıskançlık duygusunu hissetmekten kurtulacaktı.sahte bir aşk yaşamaktansa,yalnızlığı tercih edermiş.gel zaman git zaman hayatına léon diye biri dahil olmuş.léon da elbette güzelliğinden etkilenmiş ama o da tanrı zeus'un soyundan geldiği için tanrısal büyülerden etkilenmezmiş.içinden séraphin dışı güzel olduğu kadar içi de güzel bir tanrıça ise benim hayatımın eşi olmalı demiş.séraphin'i 'bizler tanrı ve tanrıçayız arada görüşmeli birbirimize dost olmalıyız' diye binbir bahanelerle tanımaya çalışmış.günler geçmiş,aylar geçmiş dış güzelliğine olan hayranlığı gibi iç güzelliğine de her gün aşık olmuş ve bu aşk artmış da artmış.séraphin de onu sevmiş aslında aynı şekilde aşık olmuş.ama léona inanamamış onunda tanrı da olsa diğer erkekler gibi sadece güzelliğine aşık olduğuna inanmış.kendisi aşık da olsa bu ona yetmezmiş,aşkına karşılık istermiş aynı güzellikte.ama öyle değilmiş léon gerçekten ama gerçekten aşıkmış.sonra karar vermiş séraphine istediği hayali vermeye.gitmiş irlanda diye bir ülkeyi kendi toprağı ilan etmiş ve oradaki herkesi göçe zorlamış.zeusun soyundan geldiği için irlanda gibi bir toprak parçası için ne insanlar ne de diğer tanrı ve tanrıçalar ona karşı bir şey dememiş.léon oraya yerleşmiş.önce deniz gören bir alana tahtadan bir ev inşa etmiş.çünkü séraphinin altında elmasta gözü olmadığını onu tanırken öğrenmiş.tahta evi yapmış evin arkasını da sadece orman yapmış.öyle güzel bir görüntüymüş ki orman ve denizin arasında kalan ev,,keşke her birimiz bir kere de olsa orayı görebilseydik.léonun tanrıçası için yapacakları bitmemiş.bu doğal ortama dünyadaki her hayvandan mutlaka bir iki çift getirmiş.kediler,köpekler,aslanlar,yunuslar,papağanlar aklınıza ne gelirse.séraphin de en çok kedileri ve yunusları severmiş.onlardan ise yüzlerce getirmiş,bu güzeller güzeli doğa harikası yere.artık rüyalara yakışır güzellikte aşk evi bitmiş.seraphin'i irlandaya davet etmiş.tanrıçam !beni sevmiyorsun ama sohbetini benden esirgeme evime bir günlüğüne de olsa uğra! diye séraphini gelmeye ikna etmiş.ve o gün bütün irlandayı séraphinle gezip,bol bol sohbet etmişer,gülmüşler ağlamışlar,birbirlerine sevgilerini anlatmışlar.bunun sonunda da séraphin aşkı bulduğunu anlamış.böylece leon ve seraphin sonsuza dek mutlu yaşamışlar.yunuslarla yüze yüze,papağanlarla sohbet ede ede,kucaklarında kedileri severek insanlardan uzakta,kıskançlık nedir unutarak yaşamışlar.üç de çocukları olmuş.onlara da eski tanrılardan isimler vermişler.apollon,artemis ve de en küçükleri
aphrodite.böylece çocukları ile birlikte dünyada sonsuza kadar mutlu olarak yaşamışlar irlandada.:)

işte benim hayatımda anca masallarda güzel olur.bunu turuncumla bugün konuşurken yazdım ya da yazdık işte öyle bir şey:)çocuk isimleri bayaa hoşumuza gitti:)
çok ilginç bir durum var aslında...o yüzden pek ifade edemiyorum ne oldu ne bitti diye.bugün mutluyum hem de çok onu biliyorum sadece.onu görmediğm günlere bir kez daha üzüldüm bir de şeye karar verdik reenkarnasyon denen şey kesinlike var yoksa ona bu kadar aşık olamazdım ben:)babilin inşasında filan aşık olmuş olmam lazım veya o kraliçe arıydı ben de işçi arı ve yine aşık olmuştum dinozorlar döneminde,çağında...

masal denemesi de fena olmadı galiba.
of turuncum of der bitirirm bu yazıyı.

28 Ağustos 2010 Cumartesi

MİM

öncelikle mia ya çok çok teşekkürler hem beğendiği bloglar arasında olmak çok gurur verdi hem de ilk defa mimlendim sağol varol mia:)

1) Lakabın var mı varsa nedir?
vardır ayyaş,alkolik ve sokak köpeği seç beğen al:)
2) Son zamanlardan da dile dolanan şarkı?
nelly furtoda turn of the right.normalde yabancı şarkı söyleyemem bir de.ilk oldu valla.
3) En son ne zaman ve neye/kime aşık oldun?
turuncuya,bunu ona söylediğim zaman ise 2 yıl önce 24 haziran.
4) En son okuduğun kitap/film?
mitoloji masalları-müzehher erim,,,fifty cent filmiydi unuttum ismi :(
5) Son zamanlarda en çok özlediğin...
sağlam bir rakı masası
6) Bir günlüğüne ünlü biri (oyuncu/şarkıcı/politikacı vs) olma hakkı tanınsaydı kim olurdun?
bradd pitt(kendisini sevmem)ama jennifer aniston ile evli olduğu zaman olmalı:):P
7) Yarın sabah ki ilk planın?
uyucam uyanınca turuncu ile buluşcam:)
bunu yazacaktım ama ben :(
8) En sevdiğin huyun?
bakış açılarım
9) Şuan ki bölümünde/mesleğinde olmasan ne olurdun?
sinemacı veya psikolog
10) Okurken en zevk aldığın 3 blog?
orta karar,imge,incredo,mia wallace,pinkyfreud,variaus artists,göğebakmdurağı(betül), pelin ve de buster.
mimlenenler bu blogu takip eden(izleyici olan değil şu an yazıyı okuyorsa manasında:) ve daha önce mimlenmemiş olanlardır saygılarımla :)

not:mathildayı unutmuşum :( özür dilerim

galiba

şans dediğimiz hesaplayamadığımız olasıkların toplamıdır.

27 Ağustos 2010 Cuma

tüfekses or ilaçses(isteğe bağlı kullanım)

intihar bazı anlarda cesaret işidir
ama cahil cesaretidir...


not:ben diyorsam doğrudur :)

26 Ağustos 2010 Perşembe

cigara

her gün öldüğümü izlemek nasıl bir şey ?
ayna verin bana

25 Ağustos 2010 Çarşamba

kanka mutluluktur:)

kankam bana bugün kitap almış çok mutlu oldum ben :)
mitolojiden masallar


başına da ben rica edince yazıverdi işte;

léon'um
bu hikayelerin her biri sana tanıdık gelecek.çünkü biz o zamanlarda birer tanrı-birer tanrıçaydık.biz Athena'ydık.Dyonissos'duk.Baküs'tük ve Ishtar'dık.biz ölümsüzüz.ölümsüzlüğün gerçek anlamı hiç ölmemek değildir.gerçek anlamı sen ve ben de gizli.her hayatımızda aynı dostlukla birbirmizi bulmamız ve her hayatta birbirimiiz hatırlamamız.
işte gerçek ölümsüzlük bu.
ölümsüzce
dostun:)


cidden mutlu oldum bugün:)
kanka kızma be:)lütfen:)

gözlerine fısıldamıştım

bilmiyorum deme bana aşkı
ben tanrının gölgesinde
senin gözlerine fısıldamıştım aşkı
bulutlar şahidimiz olmuştu
kuşlar bizim şarkımızı söylüyordu
unutmuş olamazsın bilmiyor olamazsın
hatta en güzel gelin sendin dünyada
penguenler sıraya girmişti seni görmek için
melekler gözlerinin içine bakıyordu
sırf aşk hakkında fikir sahibi olabilmek için
ben gözlerine fısıldamıştım aşkı işte
ve tanrı mutluydu
tanrı huzur bulmuştu
artık dünya için endişesi kalmamıştı
bizi kendi halimize bırakmıştı
ben gözlerine aşkı fısıldadığımda
ben varoluş nedenimi bulduğumda
sen kaybedemezsin varoluş hakkımı
benim için değilse bile
unuttum diyemezsin aşkı,sırf dünya için

24 Ağustos 2010 Salı

tabu

bugün liseden arklar ani bir şekilde iftara çağırdı neyse gittik,sonra tabu ki bu yazının yazılma sebebi olan oyunu oynadık...
çok güldüm bugün....
örnek olsun ve yazı bitsin:
not:masa full erkek dolu

kelime buluğ çağ:

ben:18 yaşından önce filan ne geçiriz?
ekip:?
ben:sivilce filan çıkar?
ekip:ergenlik
ben:gavurlaştır filan entelleştir lafı?
ekip:REGL
???:):)
biz çok güldük valla:)


ha yazmadım buraya ankaradayım ben ya :)

23 Ağustos 2010 Pazartesi

iki film




adı gibi bir film...güzel gayet


uyuşturucuyu bırakabilceğin zaman bırakmazsın.bırakmak istediğinde ise bırakamazsın...



candyi daha önce ben izlememiştim bugüne kadar izlemediğime çok üzüldüm.harbiden iyi bir filmmiş.benim gibi izlemeyen kaldıysa pek sanmam ya:)
kitabını da alıp okumak istiyorum en kısa zamanda umarım bulurum:)

duyuru02

hayat galiba düşünmekten ibaret...uzunca yazılası neyse bundan sonra yorumları her zaman denetlemeye açtım ben de :) bilginize umarım doğru ayarlamışımdır:)

22 Ağustos 2010 Pazar

deli deli

deliyiz biz
deliyiz biz
anladın mı bit
biz deliyiz
kendimizi hitler sanmıyoruz
kendimizi napolyon sanmıyoruz
pollyanna da sanmıyoruz
kendimizi sadece akıllı sanıyoruz
akıllıymışız gibi davranan
düşünen
hisseden delileriz
biz bit git vik
hitlerse akıllıydı
napolyon ise dahi
pollyanna ise mutluluk orospusu
onlar gerçekti
deli deli küpeli
kulağına küpe olsun
bizse deliliğin birer hayaliyiz
anladın mı bit yavrusu

21 Ağustos 2010 Cumartesi

utanç

karanlıkta siyah meleğin gözlerinde karaltıyı gördüm
ve insanlığımdan utandım, bu dünyadaki kepazeliğe katlanışımdan

başlangıç hakkında


dün gece arkadaşlarca yoğun ısrar üzerine başlangıç filmini ben de izlemiş bulundum...korsana karşı değilim! neyse internetten güzelce izledim.ama sinemaya da gideceğim.güzel film valla ve sinemada daha zevkle izleneceği de aşikar.filmi kötüleyebilceğim yan-lar var mı var.fakat oyunbozanlık yapmayacağım ben:) başkası yapsın.sadece milletin çok akıl karıştırıyor, filmi anlayamadım filan,ne zaman rüya ne zaman gerçek onu farkedemiyorsun demesine anlam veremedim.dikkatli gözlerle her şey çok rahatlıkla anlaşılıyor.filmi aslında izlemeyecektim(bugünlerde,çünkü herkesin övdüğü bir filmi izleyince genelde çok objektif olamıyorum veya çok büyük bir şey bekleyip umduğumu bulamayınca filmi beğenmiyorum ondan yani).arkadaşa bakarım bir ara izlerim deyip film hakkındaki sohbeti kapatmak üzereydim ki bana filmde marion cotilard da var dedi.tanıyorlar ya beni...o an itibari ile film kesinlikle izlenmeli diye düşünmeye başladım.(bilmiyordum valla)severim kendisini hem de çok,sevmeyeni sevmem o derece:P hatta bence filmdeki en güzel kare de leonardo ile marion'un tren rayında intihar sahnesinin son anı.hani marion'un bağırıp trenin arkadan geldiği an.bitiş.marion'un korku telaş ve sevdiğine olan güveniyle karışık leonardonun gözlerine bakışı...muhteşemdi bence:)




bu kadar uzatmayacaktım.zaten izlemeyen kalmadı herhalde.ve beğenmeyen de yok gibi.ama benim bahsettiğim sahne benim için filmden daha güzeldi:) bir de son söz leonardonun oyunculuğu övülmüş,çok gereksiz,oyunculuğunu filan konuşturmamış.zaten oyunculuk gerektiren bir rol de değildi.herhangi bir hollywood yıldızı da aynı performansı gösterebilirdi.leonardonun oyunculuğunu kötülemiyorum.sadece karakterin basitliğini ifade ediyorum.leonardonun harbiden iyi oyunculuğunu görmek isteyenlere romeo ve juliet,günlük filmlerini izlemelerini tavsiye ederim.iyi oyuncudur zaten kendisi:)(sanki ben de oyuncuyum filan da adamı eleştiriyorum bu durum bana hep garip gelir,hepimiz sadece seyirciyiz ama her oyuncuyu,yönetmeni de deli gibi eleştirebiliyoruz.sanki biz olsak daha iyisini yapabileceğiz.peh :P

not:daha da uzatasım var nedense ama gereksiz:)

19 Ağustos 2010 Perşembe

vuruk

sonradan yazının saçmalığı anlaşılınca, sona koysam mı diye düşünülmeden, en başa konan not:cidden okumak zaman kaybı olabilir.diğer yazılarım değildir kesinlikle demek istemiyorum.ama bu öyle.çünkü ne yazacağını bilememek durumundayım.bak uyardım.ve ciddiyim.(çok kullancam)


ben ona o kadar çok vuruldum ki,sonsuzluk nedir öğrenmeye çok yaklaştım.
ilk vurulduğumda ayıktım.daha uyanalı 1 saat olmuş,mektepteyim.tanıştık.vuruldum işte
sonra defalarca her mektep günü ayrı ayrı vuruldum.(bu bence bir itiraf)sonra sarhoşken de vuruldum.
her yudumda aklımda o vardı.filan ayyaş edebiyatı kısaca.ama tamamen ona vuruk bir edebiyat.
gittiğinde vuruldum.aradığında geldiğinde.ağladığında da.ağlamasaydı tabi.ama gözyaşlarının her birine de ayrı ayrı vuruldum ben.gülmesine de.ama en çok kötü biliyorum ama en çok gözyaşlarınıa.keşke mutluluktan ağlasa diye çok düşündüm,söyledim.
bana kızdığında da vuruldum.defol dediğinde de.
kısaca gerçekten vuruldum.tabii rüyalarımda da vurulmadım değil.hayalden de vuruldum.garip.mucizevi.inançsal.kendimce ve bensiz.bencillik yoktu yani bu aşkta onu demek istiyorum.cidden.o bana inanır.sen inanma boşver.nefesim olmuş,her nefeste anlıyorum.hain demişti bi kere bana.çok üzülmüştüm.nedeni anlatamam.ama şunu bil ve anlamayacaksın belki de.muhtemelen o sonra anlamıştı aslında pek de mühim değil.köpek gibi sadık olduğum için ona, hain dedi bana.felsefe yapma bu cümlenin üstüne.basit ve doğru bir durum.sonra değeri anlaşılan belki.
yarım cümlelerle dolu bu yazıyı yazarken de ona bir kez daha vuruldum.aptalca.umutsuz.
bu sadece bir özlem belirtisi.olmamalı artık bunlar.çünkü bitti.hayatım da bitti.sadece ölmeyi bekliyorum.gerçekten.zaman geçsin.nasıl geçiyorsa geçsin.sıkıcı veya sessiz.farketmez ama geçsin,bitsin her şey.kötü oldu bu değil mi okunmayası bir yazı.biliyorum.okumasaydın keşke.belki de okumadın.o zaman sevindim bak.aşk bitmedi de bazen işte olmayınca olmuyor.
şunu bilmiyor değilim,karşılıksız da olsa romantik filmlerdeki gibi bir aşk yaşadım(yaşıyorum aslında) ben.teselli armağını:)bundan mutsuz değilim.mutsuz olsam bencillik olur.neler yazdın ne diyorsun diyecek olursan,karışık bu işler.hem de çok karışık.kafam karışık.sanki acı ve mutluluk karışık bir pizza var midemde.midemde kelebekler uçuşuyora yönelik bir cümle değil bu.ifade çabası işte.aşk hep tekrar aynı laflarla anlatılıyor ya ona acayip kılım.tamam çok saçmaladım.
bitti.byby.
vuruldum şimdi yine.
sonsuzluğu da öğrendim ben.:):P

18 Ağustos 2010 Çarşamba

gecee...

pek emin değilim gecee hakkında yazmaya bu gece.
hayatım tam bir gecee
her anı ile,
ışıksız...
sız hecesiyle biten kelimelerle dolu,
lı hecesiyle biten kelimelerse hep kötü...
artık bir yıldız bile yok benim geceemde;
hepsi, ben umutla insanların yüzlerine bakarken, tek tek kaymış...
insanlar arkalarını dönüp karşılık vermeyince,
yıldızlara bakayım dediğimde farkettim yıldızsızlığımı
,küçük ayı yerine karşımda geceeyi görünce.
ayrıca benim geceem bulutsuz da,
ha tek bir bulut var o da ayın, kaba saba dans partneri olmuş,
göstermiyor sevgili ayından bir parıltı,
belki ben ona aşık olurum diye...
zaten
gündüz de olmuyor benim hayatımda,
masala göre;
dünyanın bir yüzü ne yapmış ne etmiş güneşle evlenmiş,
güneş de aldatmazmış evlendiği yüzü, dünyanın diğer yüzü ile
aydınlatmıyormuş işte bu yüzü,evrene söz verdiği gelini için
bilmiyormuş güneş aslını, aydınlatmadığında dünyanın diğer yüzünü
özkardeşine ihanet etmiş bir fahişe için,kendini aldattığını
ve ben elbette dünyanın o diğer yüzünde yaşıyorum
yine masala göre
hayatım bir gecee
sokaklar kötü
binalar boş
ben de fakir
ben de bir keş
bu gece son kez içen bir leş
doğmadan önce güneş

15 Ağustos 2010 Pazar

not 23

sıradan delilik öyküleri bukowskiden okudunuz mu benim okuduğum ilk bukowski kitabıdır bir dönem sadece bukowski okudum severim elemanı zaten son zamanlarda da sevmeyen görmedim neyse efendim bugün evde sıradan delilik öyküleri'ni aradım bir göz atarım filan diye bulamadım üzüldüm neyse en son kuzene vermiştim geri almamışım demek ki ankaraya dönünce ilk işim geri almak olacak kitabımı

farkettim de kitap konusunda çok bencilim
bir de içki
başka da yok

kaybedenler

aşkta kaybedenlerin dünyasında yaşıyoruz
bazıları daha aşık olmak nedir bilmeden
kaybetmiş
bazıları ise deli gibi aşık olmak nedir bilerek
kaybetmiş
bazısı ise yanlış aşka kapılmış
sonra fark etmiş
kaybettiğini
bu yüzden bu kadar öfke,
bu yüzden bu kadar şiddet...
acı,gözyaşı ve hiddet...

14 Ağustos 2010 Cumartesi

zamansız kuralsız

istanbul-anadolu yakası-bilmem nerede-bilmem ne sokakta-ramazan ayının 3.günü-gecenin 3:23 ü davul çalar uyuyanlar için uyansınlar da yemek yesinler diye.oruç tutup tutmayacakları mühim değildir.yemek yiyin birbirinizi görmeden bir şeyler paylaşın birbirinizi bilmeden diye.davul çalar uyanır mahallemizin tüm sakinleri.her binada bazıları sırayla bazıları aynı anda yakılmayan ışık yoktur.ne müslüman bir mahalle.hem de ne şahane.ben zaten uyanıktım.uyku sorunum var.açtım da yemek yedim.daha doğrusu atıştırmalık bir şeyler.kısa sürdü.balkona çıktım.temiz havayı içime çektim.belki de hiç temiz değildi.ama benim içime çektiğim en temiz havalardandı.istanbulun havası temiz demiyorum.diyorum ki o an içime çektiğim hava temizdi.annem içerde yatıyordu.hastaydı.önemli değil bu.balkondayım işte ben.rüzgar da varoluşu gereği esiyordu.sitemizdeki diğer balkonlara baktım.bir kaç balkonda daha birileri vardı.karşı binanın bi alt katında bir amca vardı.atleti ile çıkmış balkona son sigarasını içiyordu ,gün için, belki,bilinmez.beyaz nefreti ney çalarcasına üflüyordu sokağa.huzur dolu gelmişti o bana.seviyordu ramazan ayını belliydi.hayatından memnun gibi bir izlenim bıraktı.yan balkonda ise adamın teki aşağıya bakıyordu.galiba intihar etmeyi düşünüyordu.burdan atlasam kesin ölürüm ama belki de felç kalırım.yok ya felç kalmak istemem zaten şu an felçli gibiyim ben.evet eminim ben böyle düşünüyordu.sonra yukarıya baktı,beni görmedi ben gözlerine baktım,yaşam içinde bir ekmek umutsuzluk karartısı parlıyordu ak düşmüş gözlerinde.karartı parlar mı deme bensen parladığını görürsün.uzak da değildi.yukarayı 2-3 dakika daha baktı canım sıkıldı ondan..çapraz bina da iki alt balkonda ise bir kadın vardı.ona baktım.arada mahallede onu görürdüm bakkala filan çıkarken.gözü mor olurdu onu her gördüğümde.iyileşiceğine daha morlaşan bir göz sahibiydi.nedendi bilmem ben, belki zamanında annemin dediği gibi sadece hastalıktı o morluk.olabilir.öyle umalım biz.kadına baktım.öylece saçlarıyla oynuyordu.kocası galiba mutfakta yemek yiyordu.evet oruç tutacaktı o.bazen mikroplarda oruç tutarmış.belki de virüstü bilemedim şimdi.kadın saçlarıyla oynuyordu ya saçları kumraldı.güzel miydi bilmiyorum.evli bir kadına bakmamalı diye düşündüm.kazayla bakılsa bile değerlendirme yapılmamalı diye düşündüm.evet böyleydi düşüncem.ama şunu farkettim ramazan geldi geleli hastalığı daha iyiye gidiyordu.iyileşiyordu.ramazan ne güzel ay.ne mübarek.hastalığa şifa bile oluyor işte.kadın kanımca seviyordu ramazanı.onun bir yanında balkonda bir adam daha çıktı.memur recepti sanırım.onu tanımıyorum.adını da bilmiyorum.ama bence o bir memur recep.mustafa ve ya kazım ya da hatta berk filan değildi.recepti.recep olmalı.kadın onun çıktığını görür görmez içeri girdi.memur recep onu fark bile(!) etmedi.nerden fark etsin adam, o yarın faturaları ödemezse evin elektiriği,suyu filan kesilecek onu düşünüyordu.Allah'a inanırdı.Allah büyüktü bir mucize olur yarın diye düşünüyordu,umuyordu,son çare bekliyordu.yarın bir şey oldu,bir yerden para geldi ve birikmişleri mutlu mesut ödedi ama bunun adı mucize mi olmalı başka bir şey mi bilmiyorum ben.tabii memur recep kesinlike mucize bu diyecekti.şükranlarını sunacaktı Allah'a.sunsun ne zararı gelebilir ki.bizm yan bina da balkonda olan emekli albay kemal için aynısı geçerli değildi ama.o oğlunun borcunu ödeyemediği için efkarlıydı.hem de çok.yarın ödenmezse oğlunun evine haciz gelecek gibiydi.rakı içiyordu albay kemal.içsin yarasın bize ne.zaten diğer balkondakiler de ona bir şey demediler ya da sadece bakma tenezzülünde bile bulunmadılar,eğer böyleyse görseler ne olurdu şimdilik meçhul.borcu oğlu,paşazadesi, karısını aldatırken rus karılarıyla yapmıştı.pahalı karılardı bu ruslar.geceliği 30 bin bile olanı vardı.off sevdam of diyordu ölen karısına dışından,Ludwig van Beethoven yaşarken ona aşık olup da hiç bir zaman sevgisini dile getiremeyen utangaç bir genç kızın ,o 9.senfoninin müthiş sahibi ölünce,kendi kendine olmasına rağmen, yüzü kızararak,pişmanlıkla,gözyaşları içinde ilk defa 'seni seviyorum Beethoven'ı sesli söylediği gibi .ne yapayım borcu ödemeye çalıştım ama olmadı yetmedi varımız yoğumuz dedi.ne düşünsün albay başka oğlu be oğlu ona siktir çekecek değil ya.zaten oğlu annesini de doğumda öldürmemişti.annesini de hep sevmişti.o zaman bu sorumsuzluk yüzünden oğluna kızamazdı.hatta sorumsuz olan kendisiydi.bunları yapmasını nasıl engelleyemedi koskoca albay kemal.öyle diyordu içinden.biraz ağladı rakısını yudumlarken,yenisini koyarken gözyaşlarını sildi.borcu da ödeyemedi... bir mucize olmadıkça yarın haciz olacak diye içi içini yiyordu.tıpkı memur recep gibi.ama recep inançlıydı,albay ve oğlu değildi ne olacaktı hali.bilinmezdi.yarın onların da borcu ödendi.oğlu ödedi.bir arkadaşından borç almış öyle söyledi babasına.ne kadar doğru bu söylediği bilmiyorum ben.oğlunu tanımıyorum ki.
bense işte kendi balkonumda gecenin tatlı rüzgarıyla onları,tanımadığım komşularımı izledim.düşüncelerini tahmin etmeye çalıştım.yaşamlarını anılarını,muhtemelen doğruydu da diye yazmayı planladım bu tahminleri.yarın yazdım.yani şimdi siz de okuyorsunuz.evet belki ahlaksızlıktı onları izlemem.ama ben kesinlikle kötü niyetli değildim dün.sevgiyle izledim hepsini.ramazan ramazan kötü düşünmedim.zaten normalde de kötü düşünmem ben.iyi niyetliyimdir tabii her zaman iyi sonuçlar çıkaramam hayatım denen kompozisyondan.cümle hatalarım,noktalama ve işaretleme de olan boktanlığımdan çok günahım vardır.hocalarım zaten kompozisyonda çok iyi olduğumu kağıdımın 100lük olduğunu ama bu hatalardan dolayı bana 85 verdiklerini açıklarlardı.düzeltirsem hatalarımı 100 vereceklerini diğer yazılarıma da eklerlerdi konuşmalarının sonlarına.ama ben hiç düzeltmedim.severim günahlarımı hem de çok.onlar da beni.sevişiriz zaten biz.ben günahlarımla,günahlarım benimle, biz olmak için sevişiriz.bir piçin bir orospu çocuğu ile sevişmesi gibi.

13 Ağustos 2010 Cuma

sigara

ben sigarayı edebiyatımda içerim.dumanımın rengi de kırmızıdır.tadı da çok güzeldir benim sigaramın.çikolatalı antep fıstığı tadında.edebiyatta sigara iyidir.edebiyata ilginiz yoksa veya yetenek o zaman müzikte de içebilirsiniz bir paket sigara. hatta istersen 10 tane 30 paket sigara bile içebilirsin.peki senin sigaranın rengi ne?tadı? merak ettim gerçekten.yoksa sen de herkes gibi misin? yolda giderken bir sigara yakan ya da sohbet arası sigara.öğrenciysen veya öğretmensen tenefüs zilleri arasında mı sigaranı içersin.öyleyse içme.tadı güzel değildir o sigaranın.acımsı bir tat.kokusu da güzel değildir.duman da beyaz renktedir.ne kadar basit.ne kadar sıradan.özel olmayan bir şey daha katmak hayatına.ne kazandırır?benim sigaram eşsizdir.bazen o kadar severim ki aynı anda 3 tane bile içtiğim olur.renk katar kısaca hayatıma.ama tabi sonuçta sigara bu.zararı vardır.muhtemel.ama daha bilim adamları keşfedemediler bir şey.meğersem olmuyormuş soyut olan bir şeyin üzerinde araştırma yapmak.ama illa ama mutlaka zararı vardır dediler.ne de olsa sigara.başa döndüm değil mi?olsun ne zararı var.bırakmalısın edebiyatında sigara içmeyi, en kısa zamanda.. yoksa bilmediğimiz bir zararından belki de bilmediğimiz bir hastalığa yakalanırsın.öyle olursa tedavi şansı da olmaz dediler.üstüne şerefsizler(sevmem bunları her şeyi bildiklerini sanırlar ama bir bok bildikleri yok bence)eklediler dediler ki bilmediğimiz bir hastalığa yakalnırsan belki bilmediğimiz bir şekilde ölür bilmediğimiz bir yere gidersin.misal adı da mecıae.çk olabilir dediler.valla dedi bilim adamı cehenneme gitmeyi tercih ederim ben,bilmediğim bir yerdense.bir yerimle gülecektim.gülmedim.yazması bile ayıp.neyse bırakmadım sigaramı devam ediyorum it gibi içmeye.şu an için bir sorun yok.bir zarar görmedim olaki görürsem haber veririm size.söz.ölürsem de bilmediğiniz bir şekilde simgesel bir anlatımda bulunurum ben.duydum ki mecıae.çk böyle güzellikler yapıyormuş.
ses
bir dakika!efendim?
Léon al yak bir sigara
biri daha bir sigara uzattı.bu sigara da acı gelir ağzıma.olsun.
merakla kalmayın sevgiyle kalın.:)

oğuz atay

not sigara içmem ama içene de karışmam.hatta sıçın temiz havanın içine bence çünkü hakediliyor:)

12 Ağustos 2010 Perşembe

çok okunası değil

nietzsche den bir alıtnı daha: ve sen kızıl hakim...(zerdüşt böyle diyordu-uçuk benizli suçlu üzerine)
bu kısa ve küçük alıntıyı peki neden yaptım:) okurken aklıma şu geldi:bilir misin bilmem ama eskilerden bayaa eskilerden böyle cadılara inanılan zamanlarda ;bir batıl inanışa göre turuncu saçlılar,çilli suratlar filan uğursuz,kötü hatta şeytan sayılırmış.kızılda denir bu arkadaşlara...sarışın,esmer,kızıl ya neyse işte bilinen şeyler.. acaba nietzsczhe burda sözü doğru olan,kabul edilesi hakime kızıl diyerek halkın ona bakışıyla ilgili bir sanat mı yaptı diye düşündüm.galiba doğru:) ben çok sevdim bu küçük sanatı.haa konuştuğumuz adamın her lafı ayrı güzel, ben laf edemem ve bunu ben buldum havasında yazmadım, kendim için buna bir parantez açayım dedim sadece o kadar:)

neyse anladığın gibi bu aralar zerdüşt'ü okuyorum.tekrardan ve tekrardan.severim.bir kaç kez okuncak kitaplardan bence.bu sefer tamamen Hitlerin gözünden okuyorum.biliyorsun o bu kitabı okumuş ve çok sevmiştir:) kitabı kötülemek değil niyetim-niye böyle dediysem-.sadece Hitler le empati yapıyorum.böylece kitap yeni bir kitapmış gibi geliyor bana.delice mi ? ya da aptalca?bilmem ama severim ben bu yöntemi:)

imgelemselleştiremediklerimizden

bir gerçek; edebiyat Tanrı'ya aşıktır.kötülerken bile,şeytanla sevişirken bile.huzursuzluk varsa bile.naz yapan bir kız gibiyken ve ya ölesiye tartışırken.sana göre doğruyu söylerken,başkasına göre senin doğruların hakaretken bile.
ve ya ne bileyim.belki de edebiyat sıfatını yalnız koymamıza gönlümüzün izin vermediği bir kevaşe...

simgesellik

çok düşünülen her şey kuşku yaratır...ve biz her kimsek inancımız neyse ne en çok kuşku duyduğumuz her zaman Tanrı'dır.hatta bağnaz* bir dindar bile dahildir bu cümleye.


renkli kısım alıntıdır kimden olduğunu bulana ödül var:)


bir yanlış anlaşılmaya sebep olmamak adına yorumları oku arkadaş:)

dostça

inanç dediğin şey kalbinde ya vardır ya da yoktur
varsa senin içindir
keza yokluğu da sadece senin içindir
kaybettirmez asla, her zaman kazandırır ikisi de
yeter ki seni özgürleştirsinler,
varlık ve yokluk, bu düşünceler aleminde


yeter ki soruların cevabı değil
sorulara cevapta bir yol olarak gör


ayrıca eklerim ki
bir şeye inan diyemem ama özgürlüğe inan derim dostça
özgürlüğe,hepimizin özgürlüğüne sarılmalı
saymalı ve en mühimi sevmeli de derim.

kipi dilekti


yaşama ihtimalime ve evlenme ihtimalimin sonucunda çocuk sahibi olma ihtimalim için belki çok klask olacak ama çocuğuma Big fish teki Edward Bloom(baba) gibi hikayeler anlatmak istiyorum.o sıkılana kadar(umarım hiç sıkılmaz).hatta bazılarını yazdım bile.yaşadıkça daha çok yazarım ve hikayelerde bir realite olmalı diye düşünüyorum.sadece ona özel.şimdiden hazırlanan bir şey.umarım sever.cidden:)


alakasız not:Joséphine ismi ne kadar güzel bir isim değil mi?adı bende saklı bir arkadaşıma sevgilisi hep bu isimle hitap ediyordu.filmi daha önce izlemiştim ama isim aklımda yer etmemişti.-Joséphine karakteri zaten çok ortalarda yok ya-evet dikkatsiz bir adamdım bir zamanlar.neyse işte izleyecek bir film bulamadığım bir gün bunu tekrar izledim.Joséphine yi duyduğum an arkadaşı aradım ve kız çok mutlu oldu. adın nerden geldiğini sevgilisi hiç söylememiş sırrım olsun demiş hesapta romantizm.oyun bozanlık yaptım kısaca.keşke yapmasa mıydım lan?neyse ayrıldılar zaten:P

alakalı not:notun başlıktaki konudan uzun olmasına örnek bir şey de yazmış oldum hayırlısı:)

11 Ağustos 2010 Çarşamba

sarıldım sarı çiçeğe

babam benim yanımdayken göbeğini içine çekiyor.utanıyormuş hesapta.son 3yıla kadar babam tabiri caizse fit bir vucuda sahipti akranlarına göre.göbek filan yoktu yani.sağlıklı bünye sahibiydi.şimdiyse yarım dünya göbeği var.ben de kilo alamama sıkıntısı yaşayan bir adamım hayvan gibi yerim ama kilo alamıyorum.8 kilo eksiğim var.neyse umrumda da değil.ailem beni çok sever nedendir bilinmez.hani çoğu insanın hayatını dramatize eden anne veya babadır ya.hani filmlere konu olur.baba çocuğuna hep mesafelidir,asla sevgi gösterisinde bulunmaz sonra yıllar sonra oğlum ben seni çok seviyorum ama sevgimi ifade edemiyorum gibi şeyleri daha sanatsal ifade eder ya.bir müzik çalar sahne genellikle daha bir karanlıktır.ilginçtir eğer anne-kız ya da anne-oğlansa bu sahne karanlık değil aydınlık olur.hastahanelerde çekilir genelde veya evde hasta yatağında ama mutlaka güneşli bir gündür.işte bizim ailemizde bu olmayacak.şöyle ki mesafeli olan ailem değil benimdir.nedendir bilinmez.gösteremiyorum sevgimi ilerde bir gün şu cümle çıkacak kesin:sevgimi ifade edemedim ama sizi öyle çok seviyordum ki belki yaşamımdaki en önemli kişiler sizdiniz... filan arabesk modda, belki daha süslü bir anlatımla bunları diyeceğim anneme de babama da.onlar bana çok sarılır,sarılmak isterler bense sarılmam.zaten ben kimseye sarılmam.annem gelir sarılır benim kollar ya hareket etmez ya havada kalır.babam özler ben özlemimi belli etmem.dostlarımda sarılmayı sever.kankam dediklerim,kardeşim dediklerim filan ben sarılmam ellerim yine havada kalır.belki sarılmak üzere ama asla sarılmayan kollarım vardır benim.ben bir tek kişiye sarıldım hayatımda,bir tek kişiye sarılmaktan sıkılmadım aksine mutlu oldum.aşık olduğum kızdı tabii ki.dürüst davranayım o da bana sarılırdı kimsenin sarılmadığı gibi.özeldi sarılması.evet dramatik bir durum yok burda.arabesk bir durum da yok.acı yok.normal işte.. şeyi bekledin değil mi? ben kimseye sarılmıyordum, bir tek ona sarılıyordum oysa o bana bir kez sarılmadı filan.ne zamirli cümleler oldu değil mi? neyse işte böyleydi.ona sarılmayı çok seviyordum.böyle sarılma kelimesi de çok kötü bir şeymiş gibi geldi bir an.sapıkça filan sarmala beni yavrum gibi bir şarkı bööö...neyse çocuklaştım.yazı bitsin o zaman.
sarılmak iyidir,sevdiklerinize sarılın onlar size sarılmasa da:)

10 Ağustos 2010 Salı

Ö.A


Korku dağlarının yürekçisi,
Ölüm denizlerinin kürekçisi;
Öyle suskun oturuyor şişesinin basında,
İçtiğinin hem hırsızı, hem bekçisi,

Onu kırmış olmalı yaşamında birisi.
...Dinledikçe susması, düşündükçe susması...
Tek başına iki kişi olmuş kendisiyle gölgesi,
Heykelini yontuyor yalnızlığın ustası.

Ö.A.

severim,
az önce hatırlatıldı bana sana cuk oturuyor diye:)
kankama sevgiler:)özledim be



gözlerinde yalnızlık parlıyordu yalnız
sohbetlerinin hepsi yalnız birer vaaz
duvardan yankılanan sesler avaz avaz
dünyanızda tek başına kalınca dostsuz
susuverdi bütün düşler,özgürce yalnız

amatör çocukluk düşünceleri

hayat hep zor mudur yoksa çocuk olduğunda mı böyledir? günün sorusu:)günün konusu...bence hayat hep kolaydır.kolaydı,kolay ve kolay da olacak.büyükdükçe zorlaştırıyoruz biz.sorun da burada.büyüdük ya yediremiyoruz kendimize bizle beraber hayatımız da büyük olacak illa.hayat basit olursa biz de basit olurmuşuz gibi.evet bunu ben diyorum ama zaten biz olarak konuşuyorum değil mi? sen ya da onlar desem ikiyüzlüce bir yazı olur neyse.benden çıkalım.çocukken hayat hepimize durum ne olursa olsun daha basit değil miydi?tabi çok extra durumlar var ama genelden bakarsak hayat çoğumuza basitti.sakızla mutlu oluyorduk lan.meybuzla filan.meybuzu evde yapmayı öğrendiğim günü hatırlıyorum da ne mutlu olmuştum.her gün kaç defa meybuz yerim diye düşünüyordum filan.misketlerim vardı.mahalledeki bebelere kaybedince üzülmüyordum diyebilirim.ne de olsa bir arkadaşımdan 5 tanecik misket alıp tekrar kazanma şansım hep vardı.yani paylaşım vardı yani umut vardı hem de fazlasıyla:)futbolcu kartıyla oyun oynuyorduk sonra.onlar da güzeldi.genelde kazanırdım ama kaybettiğimde de üzülmezdim.çünkü ben nasıl kazanınca kartları biraz süre geçince(o niyeyse) geri verip hadi tekrar oynayalım diyorsam,arkadaşlarım da öyleydi.çok mu basit bir çocukluk geçirmişim lan.kartlar misketler filan.sonra bol bol futbol vardı hayatımda.sabah 10 da bizim arkaşlarla buluşurduk pazara giderdik.bizim orada çarşamba pazarı vardı.neyse çarş dışında her gün ordaydık.kim varsa pazarda rakip olarak onlarla maç yapardık, deli gibi yoruluncaya kadar.pazarın aşağısında yaşlı bir teyze vardı susadığımızda zamanda ona giderdik.adını hiç öğrenmedim o hep bizim yaşlı teyzemiz olarak kaldı.bizim takım 8 kişiydi elemanlar bazen değişse de 8 olmadna pazara gitmezdik.her gün kadın 8 çocuğa su veriyordu.düşünüyorum da su faturası ne geldiyse bizim suçumuzdu.neyse işte çocukken basittik ya bir şeye anlam yüklemezdik filan ya en güzeli buydu bence.marka nedir bilmezdik biz.bizim mahallede herkesin ekonomik durumuda yakın olduğundan öyle birbirine hava atma durumu filan hiç olmadı.hepimizde aynı yerden alınmış ucuz halı saha ayakkabısı vardı.sonra delikanlıydık da ha böyle mahallenin kızlarına yan gözle bakmak yoktu bacılarımızdı hepsi.belki yukarı mahalleye çıkarsak kız arkadaşımız olabilirdi.ama kimse kimsenin beğendiği kızdan da hoşlanamzdı filan.kurallara ciddi olarak bağlıydık.işin güzel yanı çocukken normalde çok kavga edilir ya biz etmezdik.hemen mahallenin bakkalı filan ayırırdı.zaten ertesi gün yine birbirmizle olacağımızı bildiğimizden pek fazla da olay çıkarmazdık.uslu olalım hesabı:)
çocukluk güzel ya işte ne oluyorsa büyünce oluyor, daha doğrusu bu basitliği kendimize yediremeyince hayat zorlaşıyor.misal çocukken bir kız elmas diye ağlar mı?elmas yerine ona benzeyen parlayan bir taş versen bir şey der mi?illa gerçeği olsun filan.şimdiyse kocaların eşlerine sevgi göstergesi oluyor pahalı bir elmas yüzük.nasıl sevgi gösterisiyse bu.böyle sevgi gösteren adam adam değildir,böyle sevgi gördüğünü sevginin olduğunu anlayan kadın da kadın değildir bence.kısaca insan değildir.ayrıca not:dünyada elmas bankaları varmış yer altında her insana yetecek kadar elmas bulunuyormuş abd ve ing,fra vb. gibi.bu elmaslar çıkarılıp işlenmiyor çünkü elmas sayısı yükselerise değerini kaybedecektir.sömürünün değeri kalmayacaktır.evet sanayileşmeyle başlayan sömürü değişime uğramadan devam etmektedir.bu konuyla ilgili Kanlı Elmas filmini izlemediyseniz tavsiye ederim.kısaca değer yargılarımız büyüdükçe değişiyor ve işin kötü yanı hiç güzel bir şey olmuyor.kapitalist sistem eleştirmenliği yapmak istemiyorum ama hepimiz kapitalist oluyoruz ve en eşitlikçiyim ben vs diyen,hayatı boyunca hakkı dışında bir şey yemeyen adam dahi sistem içinde çalıştığından afrikalı 3-4 kişiyi sömürüyordur.ekonomik durumumuz ne kadar iyi ise sömürdüğümüz insan sayısı da daha fazla oluyordur.şimdi birden sosyal bir konudan buraya gelmem garip gelebilir.ama birbiri ile çok bağlantılı şeyler aslında.sömürü bizi çirkinleştiriyor,çirkinliğimiz bize farklı değer yargıları getiriyor ve böylece aşk gibi dünyanın en güzel ve basit duygusunu bile zorlaştırıyoruz.kaçımız eskiden aşklar daha güzeldi demiyor? şu çağ sistemin doruk noktası veya doruk noktasına yakınken bizde sisteme eşlik ederken sadece bizden öncekiler insan gibi yaşamıştır denebilir.bizse kaos teorisi gerçekleşmedikçe metalaşmaya, metaya değer vermeye devam edeceğiz ve öldüğümüzde geriye sadece yaşanmamış bir hayat bırakacağız.bu yüzden umuyorum ve istiyorum ki ölümden sonra hayat olsun.olsun ki bir şeyler devam etsin yoksa düşünsenize 70 sene boşuna yaşa sonra toprağa karış.anlamsız bir şey.kendi adıma büyük laf olacak belki ama toprağa karışmaktansa cehennemde yanmayı tercih ederim.varoluşu hissetmek,yokluğu hissetmekten daha iyidir gibi geliyor.evet sonra var mı yok mu ben de bilmiyorum.ölünce göreceğiz.ama olmasını da diliyorum saygılarımla:)


not:kafam bu sıralar çok karışık olduğundan,çok karışık bir yazı oldu bu.aslında her cümle hakkında ayrı ayrı bu kadar yazabilirim.hep sonuç yazısı oldu gibi geldi bana.neyse blog için yeter galiba.dost gider.özgürce yaşamak dileği ile:)

dipnot:kb böyle dipnot oldu ama Mia Wallace sana çok teşekkür ederim: oluruyla olmazıyla yazı sayende oluşmuştur ne de olsa:)

mi gece

hep imrenerek ağladık size ben ve içimdeki gece
ay ve yıldızlarda şahit ama belki de güneşli bir gece
belki de gecenin bulutları durdular güneşin önünde
çünkü sevmiyorlardı güneşi, varken içindeki gece
bizse düşmek istiyoruz herşeyden aşağı öylece
olduğu gibi yazılamayan yalanlardan gerçeğe

ya da tırmanmalı yukarıya yalandan bir cennete

kankam sılayla facede yazdık kırmızılar ondan buraya da yazayım dedim olmadı ama idare:)

9 Ağustos 2010 Pazartesi

heyhat be

yol geçen hanı olmuştu rakı masam.
dertliyi hep sevmişimdir ben.
gencinden yaşlısına,
dilsizinden dedikoducusuna,
içki nedir bilmeyeninden
benden daha alkoliklerine kadar
her türlü derdi olanı dinledim.
en ilginci sorarsan dilsizdi derim;
derdini söze dökemezdi dökememesine ama
laf kalabalıksız varoş edebiyatı,
gözleriyle öyle su gibi akardı ki...
en çok onu dinlemeyi severdim ben de!
neyse efendim lafın kısası,
fırsatım olmadı kimseye meramımı anlatmaya.
o yüzden başladım ben yazmaya.
yoksa ne haddimize yazmak;
altı üstü rakı masası olan bir adamım ben,
işte emeklemeden yürümek bizimkisi.

oğuz atay-tutunamayanlar

benim için bütün oyunlar,romanlar,hikayeler herkesin anladığından başka bir anlam taşıyor.bütün hayat,bütün insanlık bu kitaplarda anlatıldı,bitirildi.yeni bir şey yaşamak ,yeni bir kitap tanımak oluyor benim için.kitaplarla ve onların yazarlarıyla birlikte yaşıyorum.önsözlerle yaşıyorum. hiçbir yazar şaşırtmıyor beni: çünkü hayatlarını sonuna kadar biliyorum.gerçek dediğimiz dünyadaysa kimin ne yapacağı belli değil.her gün şaşırtıyorlar beni.yazarlarımla yaşamak daha kolay.1886da n.kasabasında doğdu.babası,annesi,kardeşleri,çevresi,yaşarken kimsenin bilmediği ıstırapları,kuruntuları,arkadaşlarıyla kavgasının gerçek nedeni,hepsi hepsi satırların arasında.tanımadığım yönlerini merak ediyorum ilk sayfalarda;fakat biliyorum hemen her şeyi öğreneceğimi.
bana kitap kurdu,boş hayaller kumkuması,hayatın cılız gölgesi gibi sıfatlar yakıştırılabilir.şövalye romanları okuya okuya kendini şövalye sanan don kişota beznetebilirsiniz beni.yalnız onunla bir fark var aramda:ben kendimi don kişot sanıyorum.
kitaplardan,yaşantılarım için yararlanamadığımı ve kendimi bir biçime sokamadığımı da yüzüme vurabilirsiniz.ne yapabilirim?kitap okumakla,manavın beni aldatmasına engel olamıyorum bir türlü.manava inanmadığım halde beni aldatıyor namussuz.ya inandığım dostlarımın beni aldatmasını önlemek:büsbütün imkansız bu.dostlarım alay ediyor benimle.bu çocuğun sonu ne olacak,diyorlar.hiç olmazsa kitaplardan kitaplar çıkarmalıymışım.
bu da yapamıyorum,yazamıyorum.kitapları işimde kullanılacak bir mal gibi göremiyorum:kapılıyorum onlara.belki kitaplar da onlara karşı gösterdiğim aşırı ciddiyetimle alay ediyordur.biliyorum,kitaplarda beni adamdan saymıyorlar.fahişelerin,onlara barlarda para yediren tüccarları küçümsemesi gibi hor görüyorlar beni.

uzun bir alıntı oldu kb:)

fotoser





benden bir foto olsun istedim blogumda.kıştan kalan.benim rezil yazım,boş kahve bardağım,o gün okunan kitap,o günlük ayraç yokluğu ya da nerde olduğunu unuttuğumdan doğan yokluk yahutta nerde olduğunu bildiğim halde üşengeçlikten almaya gitmemeden doğan yokluk sebebiyle bir kağıdı ayraç olarak kullandığım günün anısı.saygılarımla:)

ziyoneres

aşk benim en sevimli uyuşturucum.

tecrübeyle sabitlenmiştir.

7 Ağustos 2010 Cumartesi

tart

freud söz 1:Bir objeye duyulan sevgi, ona sahip olma isteğinden gelir.
freudun bir dahi olduğunu kabul edenlerdenim.ama her düşüncesinin doğru olduğuna inanmıyorum.zaten bilim de inanmıyor diye duymuştum, arkadaşın yalancısıyım.neyse bu lafa özellikle aşırı tepkiliyim.o zaman o objeye sahip olunca sevginin de bitmesi gerekmez mi? en basit sorudur herhalde.ama benim asıl aklıma takılan şey şu bu durum kesin herkes için gerçekse? ulan o zaman yaşamın anlamını sorgulamaya gerek yoktur.çünkü yok gibi bir şey.

freud söz 2:Bilgi hazinelerine ulaşabilen insanların sayısı ne kadar artarsa, dini inançlardan kopuş da o kadar yaygınlaşır
ya da tam tersi.misal bence felsefe din üstü bir durumdur.Allah ı anlama ve sevmek ve de en önemlisi korkulcak bir baba olarak görmemeyi insana öğreten şey felsefedir.din değil.her din için de geçerlidir bu söylediğim.din insanlık sıfatının manasını asla çözemememiş çözme özürlü insanlar için yaratılmıştır.yoksa hepimizin içinde Allah'ı kendi kendimize anlayacak şeyin olduğuna inanmaktayım.o şey şimdilik adsız.düşünmekteyim mi desem yoksa.ben açıkcası felsefe,pskoloji vb ile içiçe oldukça Allah'ın varlığından daha çok emin oluyorum ve daha çok seviyorum O'nu.ha dindar mısın desen okursan yazılarımı(ilk kez veya bir daha) anlarsın beni.ama ben iyi bir dostum bunu diyebilirim:)

freud söz 3:Hiç bir erkek birlikte olmak istemeyeceği bir kızla yakın arkadaş olmak istemez.
bu da sinir bozucu.denebilir.böyleyse yine yaşamın anlamı sorgulanmamalı olayı olur.tartışmaya çok açık ona lafım yok.bilmiyorum belki de çok doğru farkında değiliz biz erkekler.ama kötü değil mi böyleyse durum.? ya da kızlar size sorarım sizin için de kötü değil mi bu? zaten freud bunu söyleyerek çok bir şey demiş değildir köylü dediğimiz vatandaş da 'karıdan arkadaş mı olur looo' der yani.


şimdilik bu kadar.aslında çok detaylı yazmak gerek.ama kısa kesme huyum var blog için.ayrıca çok bilgili olduğumu da şu an için söyleyemem(anlaşılıyordur ya o da ayrı).bu konular hakkında konuşabilmek için ciddi felsefi,psko,sosyolojik,dini bilgi sahibi olmak gerektiğine inanıyorum.
bense şimdilik bir hiçim kocasından hem de:)
not:pinky freud'a teşekkür ederim.bu yazı tamamen onun blogunda freuddan yaptığı alıntıları görünce yazma gereği duyulup yazılmıştır.sayende kafamda tasarladığım bir yazı tasarından çıktı gibi oldu.umarım kızılmaz buna.saygılarımla.
hoş bunu okumuyorsan umrunda olmaz zaten...

izlemiş olsan da tekrar izle hatırlatması


ne başlık oldu be:) neyse ifadesel sorunum af ola.az önce atvde özgürlük savaşçılarını izledim.aslında tvde film izlemeyi çok sevmem.ama bu filmi daha önce severek izlediğimden tekrar geçtim. ölü ozanlar derneği gibi filmleri seviyorsan bunu da seversin.izlemişsindir muhtemelen izlediysen de başlığımı tekrar oku:):P

reklamsız

aklımdayken eğer bir gün çok param olursa her gün en az 3 red bul- içiceğim.çok seviyorum lan.

6 Ağustos 2010 Cuma

ağustos böceği

bana yaz mı kış mı derseniz cevabım kıştır.ben kış insanıyım.her ne kadar hastalansam da bolca kışı hep daha çok sevmişimdir.ha yazı da denize girebildiğim gün kadar severim açıkcası.neyse onun dışında bu yaz havalar harbiden rahatsız edici derecede sıcak.yazı severim yaza aşığım lan ben diyen vatandaşı bile yazdan bunaltır heralde.umarım bu hayatımızın kalan kısmında küresel bla blalar yüzünden artarak devam etmez yoksa 10 yıl sonrasının yazını düşünmek bile istemem...neyse şu son günlerin sıcağının en kötü yanı tembellik etkisi.hiç bir bok yapasım yok.

bu yazı da burda biter dostunuz uyumaya çalışır:)

3 Ağustos 2010 Salı

önemsizlerin baladı


biz tanrının şizofren şansıyız
biz sizin dünyanızdaki hiç olanlarız
iri kıyım da olsak cılız da görmediğiniz adamlarız
size küfür bile etsek duymadığınız seslerin sahibiyiz
biz rüzgar bile olamayız çünkü hissetmiyorsunuz bizi
daha da kötüsü biz asla aşık olmayacağınız herifleriz
biz sizin dünyanızdaki zıttı olmayanlarız
veya midyelerden incisi olmayanlarız
seri bir katilin kurbanı olsak umursanmayacak olanlarız
ayrıca anlamalısınız ki
seri katil olsak bile sizden biri ölmedikçe yine umursanmayız
misal belediyenin unuttuğu çukur bile bizden daha mühim
daha iyi anlayın diye belirtiyorum ki
renk körü olsanız bile bizi görmeniz kırmızıyı fark etmenizden daha zor
biz daha milyonlarca örnek verebileceğimiz şeyiz ama sizin okumaktan sıkılacağınız örnekleriz
biz sizin hiçiniz,z
biz sizin piçiniz,z
biz şizofren piçleriz
biz sizin mutluluk sebebiniziz.
farkında olmadan bağımlı olduğunuz uyuşturcuyuz
bizim biz olmamıza seyirci kalmanız halinde ise
ölüm nedeniniz olacak olanlarız ve bunu hiç olarak hiç bir şey yapmadan yapacak olanlarız.

2 Ağustos 2010 Pazartesi

değişiklik

öyle gözüküyor ki artık sadece kelimelerimdeki ben'in aşkısın sen.
daha fazlası değilsin ama zaten fazlası da yok ki...

not:iyiyim lan eskisine göre bu konuda harbi harbi kafa yapısı değişiyor neyse ne ..