27 Aralık 2015 Pazar

adı ahmad

adı ahmad suriyeli idi.Yirmili yaşlarında bir köseydi. anası babasıyla bizim köye nasıl geldiler niye geldiler bilmeyiz. geleli çok olmamıştı sadece. gariban hayatı yaşarlardı, sanki köyde başka bir hayat yaşanamazmış gibi. namazlarında niyazlarındaydılar baba oğul. babası sıradan bir müslümandı. ahmad ise bana hep farklı gelirdi. köyde kimseyle konuşmaz ama o nur yüzü ile herkese gülümserdi. köylü de onlara bakar geçer görmezdi. benimse ahmad her gülümsediğinde içim huzur dolardı. ben köye bu bakar görmezliği için üzülürdüm. velhasıl üzülmez olaydım.
ahmadın farkı köylü tarafından da özellikle cuma namazlarında farkedilmeye başlandı. çünkü ahmad cuma namazını da yüzünde koca bir gülümsemeyle kılardı. sanki yüce Allahı hakikaten karşısında görür gibi. güneşe aydan selam verircesine. gel gör ki bu selam köylüyü rahatsız etmişti. camide hele de namaz sırasında gülümsemek olmazmış. olursa köye neler neler olmazmış. ahmad habersiz,köy öfkeli. bense sessiz;gülümsemesinden mutlu ahmadi görmeye uğraşırdım her zaman. huzur için. neden köy bunu anlayamazdı bilinmez. zaman geçti ahmad hep gülümsedi köy öfke biriktirdi. konuşmalar daha da hiddetlendi ne ahmad ne ailesi duydu. bense yine sessiz. cuma gelse de ahmad gülümsese. belki selam verirken benden de bir selam iletir umudu.
umut beklerken içimde; köy halkı artık bu duruma dayanamaz olmuştu ama çare bulamıyorlar bu dertlerine, sadece öfkeleri birikiyordu. en son bu gülümsemeyi yok etmeye karar verdiler. bir cuma çıkışı hak için camiden uzaklaşınca ahmadi dövmeye yemin ettiler. gülümsemesi yok olana kadar.
ben bunu duyar duymaz bir telaşa kapıldım. ahmadi ilk gördüğüm yerde uyarmaya çalıştım ahmad ise beni hiç anlamıyor sadece yüzüme gülümsüyordu. anladım ki cumaya gidecekti ahmad ve yine gülümseyecekti. Allaha gülümsemesi durdurulamazdı. köy ne ederse etsindi.
cuma namazı geldi çattı. gittik Allahın izniyle. ahmad de geldi tabi. ve yine gülümseyerek namazını kıldı. cuma namazı bitti. ahmad camiden çıktı. cemaat ardından çıktı. herkes sessiz. ben gözü yaşlı yapmayın etmeyin abiler amcalar diyorum. biri bana tokadı yapıştırıyor. cezası allahtandır diyor. kalabalık uzalaşan ahmade koşmaya başlıyor. ahmad kendine koşanları seziyor arkasını dönüyor ve sadece gülümseyerek bekliyor. kalabalık önce yerden aldıkları taşları fırlatıyor yanına gelincede tekme tokat dövüyorlar ahmadi. ahmad tek bi ses bile çıkarmıyor. dayak en az yarım saat sürüyor. kalabalık sakinleşiyor. geri çekilmeye başlıyor. ahmed yerde öylece yatıyor. kıpırtısız. yanına gidiyorum. köylü iyice dağılıyor. bazıları çok mu dövdük diyor. ama cevap veren yok. ben bakıyorum ahmade evet çok dövmüşler, evet ahmad ölmüş bile ama hayır o gülümseme aynen orada duruyor ahmad bu sefer de bana gülümsüyor. cenneten bana, selam verircesine.

12 Aralık 2015 Cumartesi

ikiyiz

insanların iki kişi doğduğuna inanıyorum. içinde. dışta ne olduğundan bağımsız. bir kadın ve bir erkek olarak doğan bebekler. öyle ki bu iki iç birlikte ne kadar uyumlu ve aynı zamanlı büyürse bir o kadar yetkin, eril insan ortaya çıkıyor. içlerden biri eksik kalırsa, insan o kadına ya da erkeğe yetemezse özgüvensiz, duyusuz ya da fazla saldırgan birey ortaya çıkıyor. toplumların geri kalmışlığının özü belki de budur. ya da ilerleyebilen toplumların sebep sonuç ilişkisi içlere istemli istemsiz verilen öneme dayanıyordur. kendine ve topluma saygının, en önemlisi empati yeteneğinin gelişiminin öncelikle insanların iç hayatlarında(kadın-erkek bütünlüğümüz) başladığını düşünebiliriz. özgür bireyler için özgür içler. felsefenin buna dayandırılması ile içteki kadına ve erkeğe eşit derecede sahip çıkmak; şansla ve ya hormonla ve ya kaderle gelişmiş ya da gelişmemiş cinsel organdan bağımsız hayatların toplumların ve medeniyetlerin ilerlemesini sağlayacağına hepimizin inanması dileği ile.