25 Aralık 2010 Cumartesi

gazeteden bir parça

okursan helal:)


yıl 1983 saat 23

bu mektubu yazmak ve yazmamak arasında çok gidip geldim.çok düşündüm.en sonunda acı da olsa,üzücü de olsa siz sevdiklerime bunu yazmam gerektiğine karar verdim.


hayatım boyunca yüreğimin derinliğinde,beynimin merkezinde sakladığım bir sırrı paylaşacağım bu mektupta sizlerle.evet çok büyük bir sır.her gün içten içe beni yiyen bir sesin sırrı.ölümün sesinin sırrı bu.ölüm bendenizle konuşmakta.bana her gün yap demekte.'yap öldür onu,ya da onu ya da şunu ,bunu.farketmez aslında sadece yap.öldür gitsin.farketmez çünkü o kadar çok ölecek insan var ki,zamanı dolmuş insan var ki bu dünyada bana yardım etmen lazım.. diğerleri gibi senin de''. diye başımın etini yiyen bir sesin sırrı bu.sizleri dinler gibi yaptığımda dinlediğim sesin sırrı veya bir yere daldığım zaman dinlediğim sesin sırrı.
işte bu dediğim ses o kadar katı ve net ki,duyduğunuzda iliklerinizin donmasına sebep oluyor...o kadar tereddütsüz ve emin ki kendinden...duyduğunuzda ona güvenmemek imkansız.o kadar aklı başında bir ses ki,onun gerçektne azrail olduğuna inanmamak da elde değil.o ses evet benimle yıllardır konuşan,yardım etmemi isteyen ses,büyük olasılıkla azrailin ta kendisi.çünkü kendisi bana yorulduğunu söylüyor,yardım gerektiğini söylüyor ve bu yapacağımın sadece bir iyilik olduğunu söylüyor.ses,ses,ses,günaydın da diyor,iyi geceler de.ama asla susmuyor.ve rüyalarda bile inanın bana rüyalarda bile benimle bu ses.

ölümün sesi.ne kadar acı değil mi? bir de daha kötüsü var dersem size?ne düşünürsünüz?aklınıza daha kötüsü gelir mi?sesin bazen benim ses tonum olmasına ne dersiniz?ve bazen sesin söylediklerine benim sesimin eklediği lafın evet yap,yap ki zevk al,yap ki yaşam nedenine kavuş demesine?ve ansızın,,,,,,,,,,,



yıl 1991 saat yine 23

bu mektubu,yani devam mektubu olacak mektubu yazıp yazmamak arasında bendeniz yine gidip geldim.daha önceki mektubu yazarken ses dur artık dedi,bari bu sözümü dinle dedi ve durdum.bağırmaya da başlamıştı..ve açıkcası beni öldürecek olmasından korktum ben de.

korktum çünkü yazının devamında size sesin,benim sesime dönüştükten sonra beni nasıl kontrol etmeye başladığını anlatacaktım.olay şöyle gerçekleşiyor ses her zaman önce öldür diyor,öldür diyor,ben dinlemiyorum elbette onu ve sonrasında benim sesime dönüşüyor,bu sefer yavaş yavaş dinlemeye başlıyorum kendi sesimi.belki de içsesimi.ama hayır o sadece azrailin sesi.ben bu kadar acımasız olabilir miyim ki?..
konudan uzaklaşmayalım değil mi?kendimi savunmaya çalışmama gerek yok benim.neyse işte.
kontrolünüzü kaybetmek nasıl bir his inanın tecrübeyle öğrenmemelisinizdir..öğrenriseniz buna benim gibi dayabileceğinize ihtimal vermiyorum.çünkü bir an her şey duruyor,bütün sesler,yani gerçek dünyadaki sesleri kastediyorum,susuyor ve hücrelerinizin kendi kendine haraket ettiğine tanık oluyorsunuz.sanki siz bir ruhsunuz ve uzaktan bedeninizi izliyorsunuz gibi oluyor.bedeniniz kendi kendine eline bir bıçak alıyor,içeride ölmesi gereken biri olduğuna kalbinin her atışıyla inanıyor,bıçağı elinde çeviriyor,kansız kokusunu kokluyor ve maktül adayına doğru yöneliyor...o anda gerçekten korkuyorsunuz...ve belki de (en azından benim için böyleydi)bu korku sayesinde bedeninizi tekrardan ele geçiriyorsunuz.kontrol size dönüyor,bıçağı haliyle görünmeyecek bir yere kaldırıp,vucudunuzun titremesini kesmesini bekliyorsunuz.çünkü vucudunuz ruhunuza öfkelenmiştir çoktan,engel olduğu şey için.

öldür kendini,öldür,yazma öldür piç,möldür amına koyduğumç....asdasasdasugebergeberbgeegc


yıl 1997 saat yine 23

özür dilerim bu mektbunun şimdiye kadar bitmesi lazımdı.ama bu sefer bitecek söz.

azrailin(en azından adına azrail dediğimiz sesin)öfkesini de 2.ek olan mektupta açık olarak gördüğünüüz umuyorum.lütfen beni anlayın.durum vahimdi hep.daha da üzücü olanı neydi biliyor musunuz?bazen(ki daha sık olan buydu)birini öldürmekten zevk alacağıma gerçekten inanıyordum.muhteşem bir duygu olacağını düşünüyordum.
işte bendeniz hayatım boyunca bu yüzden siz sevdiklerimden kaçtım,iyi bir baba veya eş olamadın,elbette evlat da.bu yüzden bu kadar büyük olduğunu düşündüğüm bu sorundan dolayı,kısacası bir katil olmamak için bir ayyaş oldum,bir de keş.çünkü ancak kafam iyi iken ses susuyordu,çünkü kafam iyi yatınca rüyalarım da sadece renkler oluyordu.elbette siyah olmuyordu.o azrailin rengiydi ne kadar sevsem de.özür diliyorum sizlerden sevdiklerim.yaptığım ve yapamadığım her şey için.

bir tabi de şimdi yine yapamayacağım şey için.bu mektubu sizlere vermeyeceğim için.


yıl 1999 saat yine ısrarla 23
katil olmadan ölüyorum,ne mutlu zararsız ve eşsiz ruhuma....


böyle yazmıştı ayyaş,adı vasiyet olan son mektubuna.belki okunmasını asla istemedi,ama nerden bilebilriiz ki bunu istmeyenin sadece ses olduğunu.ayyaş 1999un aralık ayında kendi bileklerini keserek,kendisinin KATİLİ olarak öldü işte.ve kanla bu son cümlesini yazdığı mektup siz sevgili okucyularımıza sunulmuştur.

insanlık öldü,telaş yapmayın lütfen! ama susmayın da gazeteciliğin bir başarılı hayat daha-- yazısının sonuna geldik.saygılarımız oğuz babaya.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder